8. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ‘gürültüye sebep olmak’ davasından çıkan beraat kararı temyiz edildi. Yargıtay 18. Ceza Dâiresi emsâl bir karara imza attı.
Davada, gürültüye mâruz kalan bir mağdurun olmaması gerekçesiyle sanık hakkında verilen beraat kararının bozulmasına hükmedildi. ‘Gürültüye sebep olmak’ suçunun Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 183. maddesinde düzenlendiğine dikkat çekilen kararda şöyle denildi:
”Gürültüye sebep olma suçunun belli bir mağduru yoktur. Toplumda yaşayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Gürültünün belli olmayan bir kimseye karşı yapılması bu suçu TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçundan ayırmaktadır. TCK’nın 123. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almakta iken, TCK’nın 183. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almamaktadır. Bu suçun oluşması için sanığın ilgili kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye sebep olması yeterlidir.
TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye mâruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlığını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir. Açıklamalar ışığında somut olayda gürültü seviyesinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde değerlendirme içeren bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak beraat kararı verilmesi kanuna aykırıdır. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”
2 YILA KADAR HAPİS CEZASI
‘Gürültüye sebep olmak’ suçunu kapsayan TCK’nın 183. maddesi şöyle:
”İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye sebep olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz. Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.”