Örgütte Değerleri Kazandırmak « Kamudan Ajans

SON DAKİKA

Örgütte Değerleri Kazandırmak


Web Banner

Değerler, örgüt kültürünün en önemli bileşenleri arasında yer alır. Bu değerler, kaliteli üretim, müşteri memnuniyeti, etik değerlere bağlılık, örgüt kültürünü güçlü kılan faktörler arasında yer alır. Örgütler bileşik kaplara benzer. Örgütün çevresi, çoğu zaman örgüt içi kalitenin de belirleyicisi olur. Örgüt çalışanları örgütün çevresinden geldiği için, çevrenin yaşam kalitesi artmadığında örgütün de yaşam kalitesinin artmaz. Bu durum bir kısır döngü şeklinde devam eder. Toplumların ve örgütlerin yaşam kalitesini arttıran ana faktör, karşılıklı bağımlılık ve etkileşimdir. Ailede değerler yaşanmaya başladığında, bu durum mahalleye, mahalleden ilçeye, ilçeden il merkezine, ilden de tüm ülkeye yayılır. Değere dayalı yaşamayan toplumların çürüme süreci, toplumdan aileye, aileden topluma doğru hareket etmeye başlar. Karşılıklı etkileşim süreklilik kazanır.

Değerleri sadece aileye atfetmek ya da değerleri sadece topluma atfetmek doğru bir yaklaşım değildir. Değerleri yaşamada ve çocuklara aktarmada hem aile hem de toplum sorumludur. Geçmişte değerlerin yaşanmadığı toplumlarda, ahlaki çürüme ve yozlaşma had safhaya çıkmış, ahlaksızlığı onaylamayan, karşı çıkan kişiler, toplumdan dışlanmış ve yargılanmıştır. Bu sebeple, temel ahlaki değerlerin üst değer olması ve bireylerin yaşam tarzına dönüşmesi, toplum tarafından da desteklenmesi gerekir.

Bireylere değerleri anlatmada ve benimsetmede farklı yöntemler işe koşulabilir. Bu yöntemlerden birisi de, tarihi şahsiyetlerin örnek yaşantıları, kıssadan hisse çıkarma durumlarıdır. Bu konuda Hz. Ömer’in “Devletin Mumu” hikâyesi oldukça etkileyicidir.

Hz. Ömer halife iken, bir gece makamına ashaptan biri gelir ve selam verip oturur. Fakat selamı alınmaz. Hz. Ömer önündeki işle meşguldür ve konuk merak içinde bekler. İşini bitiren Hz. Ömer, önünde yanan mumu söndürdükten sonra ikinci mumu yakar ve konuğunun gözlerinin içine bakarak “Aleyküm selam…” der.

Konuğu sorar:

– Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve bir mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra konuşmaya başladın?

Hz. Ömer cevap verir;

– Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle konuşmaya başladım. Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder;

– Ya Rabbi! Hz. Ömer’i bizim başımızdan eksik etme.

Bu hikâyenin teması incelendiğinde, kamuda çalışanlara etik ilkelere uymanın ve meslek etiğinin değeri anlatılmaktadır. Bu hikâyeyi dinleyen ve içselleştiren bir kamu çalışanının gayriahlaki tutum ve davranışta bulunmaması beklenir.

Örnek olay ve hikâye açısından Türk tarihi zengin bir içeriğe sahiptir. Çanakkale savaşında yaşanan bir örnek olay, etik ilkelere bağlı olmanın önemini vurgulamaktadır. Çanakkale Savaşında siperlerin gerisinde yaralı askerlerin en çok ihtiyaç duyduğu şey morfindi. Doktorlar yaralı askerlere ağrı kesici bulmakta zorlanıyorlardı. Bu yüzden nöbet tutuluyordu. Hastaların ameliyatı için hazırlanan çadırın önüne bir masa kurulmuştu. Sedye ile gelen her yaralı, burada masaya koyuluyordu. Doktorun elinde enjektör, enjektörün içinde ağrı kesici vardı. Doktor ilk muayeneyi yapıyordu ve yaşama olasılığı olan, ameliyat edilmesi hâlinde yaşayacağına inandıkları askerlere ağrı kesiciyi yapıyordu. Oysa gelen her yaralının ağrı kesiciye ihtiyacı vardı. Fakat herkese yetecek kadar ağrı kesici yoktu.

Yaralı asker getirilip, doktorun önündeki masaya koyuluyordu. Doktor gelen yaralı askerleri kısa süre içerisinde muayene ediyordu. Muayenesi biten yaralı asker bağıra çağıra, ağlaya, inleye götürülüyor, hemen sıradaki yaralı masaya yatırılıyordu.

Doktor:

– “Bunu kaldırın…”, “Bunu kaldırın…”,

– “Hah tamam, bu ameliyat edilirse kurtarılabilir” diyordu.

Ameliyat ile kurtarılabilecek askere, ağrı kesiciyi yapıyordu. Her askerin ağrı kesiciye ihtiyacı vardı ancak ağrı kesici yoktu.

Sürekli olarak doktorun önüne yaralı askerler konup, kaldırılıyordu. Sırada bir sürü asker sedye üzerinde beklediğinden dolayı hızlı bir şekilde muayene yapılıyordu. Bu sırada doktorun önüne yaralı bir asker daha getirildi.

Doktor: “Bunu kaldırın.” dedi.

Yaralı askerden ise bir ses, “Baba…!”

Doktor: “Şaşırdı“…

Doktor, sedyede yatan yaralı askerin yüzüne baktı. Eliyle yüzünü sevdi, baktı ki, öz oğlu…! Öz evladı, Önünde perişan bir durumda yatıyordu. Doktor ise çaresizdi. Herkesin gözü doktorun üzerindeydi. Doktor bir elinde ağrı kesici, diğer eliyle oğlunun yüzünü silerek sevdi ve sedyecilere şöyle seslendi:

“Bunu kaldırın..!”

Bu olayın ardından, doktor görevini bir başka arkadaşına devredip, ardından hemen yaralı askerlerin arasına koştu. Yaralı askerlerin arasına dalan doktor, çoğu askerin çoktan öldüğünü görüyordu. O arada az önce, ağrı kesici yapmadığı oğlunu buldu. Oğluna sarıldı, onu öptü ve gözyaşları içinde oğlunu kucaklayarak;

“Oğlum beni affet. Babanı bağışla. O morfini sana yapamazdım. O senin hakkın değildi oğlum. O senin hakkın değildi…” diyerek şehit olan oğlunun yanından ayrıldı.

Bu örnek olayın teması da, kamusal alanda etik ilke ve değerlere uymanın ve hassas olmanın önemi vurgulanmaktadır.

İnsan sayısının artması, metropollerin çoğalması sosyal ilişkilerin zayıflaması, değerlerden ve sosyal denetim mekanizmalarından uzak bir kuşağın yetişmesine neden olmaktadır. Bu kuşağı heyecanlandıran, duygulandıran ve harekete geçiren milli ve manevi değerler ve ilkeler olmadığında, toplumda yabancılaşma ve ahlaki çürüme meydana gelmektedir. Eğitim örgütleri, bu örnek olaylarla, temel ahlaki ve insani değerleri kazandırması için ders programlarının, ders kitaplarının, örgütsel ortamın ve öğretmenin aynı dili konuşması aynı ülkülere biat etmesi ram olması gerekir.

Ailede ve eğitim örgütlerinde değerler korkuya dayalı verilmeye başlandığında, toplumda korku kültürü hakim olur. Bu durum,, değer erozyonunda artış meydana getirir. Çünkü değerler korku kültürü içerisinde değil, bireylere içselleştirilerek kazandırılır. İçselleştirilen değerleri bireylerin yaşaması için çok fazla kanuna, cezaya ve cezaevine ihtiyaç kalmaz. Korku kültürü ile yetişen bireyler, yakalanmayacaklarını düşündükleri andan itibaren gayriahlaki tutum ve davranışları yapmaya başlayabilirler.

Değerleri kazandırmak için pek çok değişken işe koşulabilir. Dini eğitim bu konuda etkili olur. Ancak, dini eğitimde temel ahlaki değerlerden çok ibadet şekilleri ve ritüelleri öğretildiğinde, beklenen fayda ortaya çıkmaz. Dini eğitimde temel ahlaki değerler kazandırılmalı ve içselleştirmeleri sağlanmalıdır. Toplumsal değerler, kültür, kahramanlar, etik ilkeler ve yaşam biçimleri örgün ve yaygın eğitim yoluyla kazandırılmalıdır. Etik ilkeler doğrudan öğretilebileceği gibi, derslerin arasına serpiştirilerek de işlenebilir. Okulda değerlerin yaşandığı bir okul kültürü yaratılarak pekiştirilir. Öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamaları için bir kutu yapılır. Bu kutunun içerisine kalem, silgi, defter hatta para koyulur. Yardım etmek isteyenler de buraya ilgili araç-gereçlerden koyabilir. Bu uygulamayı istismar edenler de çıkabilir. Her şeye rağmen ısrarla uygulamak, değerleri kazandırmaya çalışmak gerekir. Bir Ermiş kişiyi akrep ısırır ve düşer. Ermiş, akrebi yerden alır ve elinin üzerine koyar. İzleyenler Ermiş kişiye sorar: Seni ısırıyor, sen ise ona iyi davranıyorsun. Niçin? Ermiş kişi cevap verir: O akrep fıtratına uygun davranıyor. Ben insanım. Onun akrepliği, benim insanlığımı yok edemez.

Sonuç olarak değerlerin yaşanması için uygun habitatın yaratılması ve yaşatılması gerekir. Değerler, bulaşma etkisi yoluyla sirayet eder. İyi değerler bulaşır, devam eder, kötü davranışlar bulaşır yaygınlaşarak devam eder. Yapılması gereken iyi örnekleri çoğaltmak ve ailede, okulda, çevrede habitat yaratmak gerekir. Bireylere kazandırılan bilgilerin davranışa dönüşmesi için uygun çevre ve subliminal mesajlar son derece etkili olur. Dizi filmlerdeki gayriahlaki olaylar, kaynağı belli olmayan paralar, mafya babaları, gençliğe olumsuz mesajlar vermektedir. Bireylerin ve toplumun çözülmesi, yozlaşma ve çatışmanın kaynağı değerlerden uzaklaşmaktır. Değerleri verecek kanaat önderlerine, lider kişilere, kahramanlara ve hikâyelere ihtiyaç vardır. Bu süreç böyle giderse, dedelerinden onur duyan, onları her fırsatta anlatan bir nesli de kaybetme tehlikesi söz konusudur. Dedelerinden onur duyan nesil kadar, dedelerinin de kendilerinden onur duyduğu nesil yetiştirmek mecburiyeti vardır ve çok acil bir şekilde gerçekleştirilmelidir.

Kaynakça

Cemaloğlu, N. (2020). Yol Ayrımındaki Gençlik. Ankara: Pegem

Çanakkale Savaşı’nın İsimsiz Kahramanları. https://www.mynet.com/canakkale-zaferi-nin-isimsiz-kahramanlari-110103882758 adresinden alınmıştır.

Prof. Dr.Necati CEMALOĞLUhaber@hotmail.com
Web Banner
Web Banner