Okullardan üzücü haberler geliyor. Akran zorbalığı deyip geçiyoruz. Hayatını kaybeden öğrenci haberleri ile kahroluyoruz. Medyaya yansıyanların ötesinde bağımlılığın birçok çeşidine aynı anda kapılan yavrularımız var. Yeşilay’ın araştırmaları ürpertici boyutlarda tespitler içeriyor.
Eğitimde uzun yıllar kaybettiğimiz rotamızı arıyoruz. Çocuğun daha alt sınıflarda aile, mahalle ve en önemlisi de öğretmen gözetiminden, denetiminden, disiplininden uzaklaştırılması fikrini, eğitim yaklaşımımızın mihenk taşı yaptığımız gün bugünlere geleceğimizi belliydi.
Öğrenci merkezli, öğretmenin edilgen, öğrencinin etkin olduğu eğitimi; şımarık, dokunulmaz, uyarılnaz, kural tanımaz öğrenci yetiştirmek olarak anladık ne yazık ki.
Öğrenciyi yarış atı gören, ilgi, yetenek, sanat, spor diye bir gündemi olmayan, sınav başarısına odaklı eğitim sistemimizi dönüştüremediğimiz gibi üstüne bir de meslek liselerinin kimyasını bozan 28 Şubat cehaletini yaşadık.
Eğitim çile işidir, disiplin gerektir. Zorla baş etmeyi, mücadele ederek kazanmayı, el emeğini, göz nurunu, büyüğüne saygıyı, küçüğüne sevgiyi, vatan millet sevdasını, dinini, değerlerimizi, Allah korkusunu, tabiatı eğitimle öğrenir. Yaparak ve yaşayarak öğrenmek eğitimin en temel ilkelerinden biridir. Usta çırak ilişkisi önemli bir eğitim yöntemidir. Meslek öğrenmenin temelidir.
Eğitimde bu kadar derin problemlerimiz varken, okullarda bu kadar üzücü olaylar yaşanırken, dünyada eğitim değişir dönüşürken, mesleki eğitimin stratejik öneme haiz olduğu gün gibi ortadayken; MESEM diye doğru uygulandığında liselere nefes aldıran, öğrencilere hayata tutunabileceği bir meslek kazandıran eğitim kurumu; bilinçli, kasıtlı, organize bir şekilde neden hedef seçilir sizce?
Bugün MESEM’e saldıranlar eğitimden, başarılı veya başarısız bütün öğrencileri, meslek liseleri dahil sınıflara kapatıp öğretmenlerin sınıfta bin bir zorlukla teorik ders işlemesini anlıyorlar. Bunlara göre bütün okul türleri ve dersler böyle işlenmelidir. Mezun olunca makineyi tanımayan makine mühendisini bu zihniyet armağan etti güzel ülkemize.
İş yerindeki kazalardan, can kayıplarından, tacizlerden rahatsız olan aşırı duyarlı (!) bu zevatın neredeyse tamamı LGBT savunucusudur. Çağdaşlık adına sapkınlığın her türlüsüne sahip çıkar, onur yürüyüşüne saygı duyarken; insana kendi iç denetimi ile insan olmayı öğreten hangi proje, içerik, çaba, kişi ve kurum varsa onlara düşmanlık ederler.
Sapkın görüş ve önerilerine destek bulabilmek içinse, öğrencilere öğle yemeği verilsin, atanamayan öğretmen kalmasın, okulların temizlik güvenlik giderleri karşılansın gibi ezberlerini dile getiriyorlar. İyi niyetli olsalardı, öğrencilerin iş yerlerindeki güvenliği kadar terör, alkol, uyuşturucu ve sapkın akımlara da dikkat çekerlerdi.
Bugün kapatmak yerine daha da geliştirerek MESEM’i, liselerdeki tıkanmada çözüme giden yolun anahtarı olarak görmek gerekiyor. Boş ve boşlukta, hedefsiz bıraktığınız gençlerin uslu uslu duracağını mı zannediyorsunuz?
Bölünmüş yol ve hızlı treni ağını yaygın hale getirilerek trafikte kaybettiğimiz insan sayısı nasıl düşürüldüyse, öğrencilerin iş başında eğitim için gittiği iş yerlerine de özel çalışma yaparak bu problem ortadan kaldırılabilir. Zira hiçbirimizin aklına, kaza oluyor diye yolculuk yapmaktan vazgeçmek gelmiyor.
Talat YAVUZ
- Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri
yavuztlt@hotmail.com