Yeniliklerin zorladığı değişimleri anlatmak için uzun yıllar, “küreselleşen dünyada” diye cümleye başlar ve muhatabımızın söyleyeceği ne varsa daha işin başında saf dışı bırakırdık. Hemen arkasından da yeni ve duyulmamış bir şeyler söylediğimizde artık kimsenin sesi çıkmazdı. Yani, küreselleşen dünyada birçok iddianızdan vazgeçmek ve yeni şartlara ayak uydurmak zorundaydık.
Direnmenin bir anlamı yoktu.
Daha küresel dünya düzenine uyum sağlayamadan şimdi de “dijital çağ” kapımızı çaldı. Dijital çağın çok daha büyük fırsatlar ve risklerle geldiği söyleniyor. Yapay zekâ, robotlar, biyonik çiplerle beyni kontrol altına alınmış, yarı robot haline gelmiş uzaktan yönlendirilen insanlar, sanal paranın yıkacağı sistemler, dengeler. İnsan doğasına bile müdahale edebilen teknolojik gelişmeler. Bu gelişmelerle beraber, insanlığın geleceğini tehdit eden sinsi projelerle nereye gidiyoruz?
Dijital çağın çalışma hayatına etkileri nasıl olacak sorusuna cevap aramadan önce teknolojiyi üretenlerin geçmişte neler yaptıklarına bakmak yerinde olacaktır. Tarihleri katliamdan, sömürüden, kısaca insan hakları ihlallerinden ibaret olan devletlerin, ürettikleri yeni teknolojiyi de farklı bir amaç için kullanacaklarına inanmak safdillik olur.
Teknolojik gelişmelerin ve birçok buluşun, insan hayatını kolaylaştırma çabasından değil, öncelikle savaş teknolojisinden üretildiği gerçeği çok çarpıcıdır. Güç mücadelesinde dengeyi kendi lehine değiştirme çabası, hayatımızı kolaylaştıran yenilikleri de beraberinde getiriyor.
Sınırlarınızı koruyamayacağınız yeni teknoloji aynı anda zaten çökmüş durumda olan sosyal güvenlik sisteminizi daha da çökertecek. Bugün alın teri ile çalışan ve mevcut sistemi ayakta tutan bir işçi veya memurun yaptığı işi, dünyanın neresinde olduğunu bilmediğimiz bir robot, sosyal güvenlik pirimi yatırmadan yapacak. Bugünkü sosyal güvenlik sistemi, sisteme yeni çalışanların dâhil olmasına ve daha uzun süre çalışmasına dayanıyor. Fransa’daki olaylar, çalışma süresinin iki yıl daha uzatılması üzerine yeniden alevlendi.
İşsiz kalacak milyonlar ve beraberinde çökecek sosyal güvenlik sistemi, değişen sağlıklı birey tanımı ve sağlık güvencesine dahil edilmeyecek çalışanlar gerçeği ile karşılaşacağız. Böyle bir durumda sendikalar olarak, kimin hakkını kime karşı arayacağız? Eylemlerimiz nasıl olacak, muhatabımız kim olacak? Yasal mevzuatımız kimi bağlayacak?
Bilgiyi ve enerjiyi depolamayı başaran ülkelerin, ayakta kalacağı çok kutuplu yeni dünya düzeninde çalışma hayatına dair yeni kavramlar üretmek zorundayız. Doğuştan kazanılan haklar arasına, yaş sınırlaması olmaksızın sosyal güvenceyi eklemek için mi çaba sarf edilir yoksa her bireye bir robot mu eşleştirilir, yeni stratejiler geliştirmek gerekecektir.
Biz bugünün problemleriyle ve birbirimizle boğuşurken, dijital çağın sunduğu imkânlara nasıl ulaşırız, getirdiği problemlerle nasıl baş ederiz diye düşünmeli ve çağı yakalama konusunda geç kalmamalıyız. Eğitimde kaybettiğimiz bir günün bile telafisi artık çok kolay olmayacaktır. Kısır kavgaları bırakarak geleceğe kafa yormalı ve çalışma grupları ile yeni döneme hazırlık yapmalıyız.
Talat YAVUZ
Memur Sen İstanbul İl Başkanı