Bugünlerde, Osmanlı’nın dağılmasını engellemek için oluşan batılılaşma, İslamcılık, Osmanlıcılık ve milliyetçilik düşünce akımları etrafında yapılan tartışmalara yeniden bakmakta fayda görüyorum. Modern batının Gazze’de yaptırdığı ve izlediği soykırım, batıda insanlığı tehdit edecek düzeyde tırmanan ırkçılık dalgası ve ülkemizde gelişen güncel siyasi ve idari tartışmalar beni bu düşünceye itti. Egemen güçlerin yüz yıl önce kurduğu düzen çatırdar ve modern batı ürettiği bütün kavram ve kurumları ile çökerken, imparatorluk bakiyesi son devletimizi, dünyanın kilit taşı olan bu coğrafyada nasıl korur ve güçlendiririz? Birçok medeniyetin izini, kocaman bir maziyi ve farklı milletlerden ve mensubiyetlerden oluşan imparatorluk bakiyesi devletimizin huzur ve barışını nasıl sağlarız? Bugün kavramları yeniden yerli yerine oturtmaya ihtiyaç vardır. Tanımlayamadığımız veya her birimizin farklı tanımlar getirdiği laiklik kavramı üzerinden yaşanan dramları kim hatırlamak ister? Türban, siyasi bir simge miydi yoksa başörtüsü müydü? Kaç yıl oldu, ortak bir karara varabildik mi? Kamusal alan tartışmaları ne oldu? Osmanlı’nın dağılma sürecini hızlandıran etkenlerin başında gelen milliyetçilik akımının özensiz, şiddete meyilli ve ırkçılığın izdüşümü olarak gören yönetme anlayışıyla yaralarımızı sarabilir miyiz? Kavramları tekelimize alıp adeta bir silaha dönüştürerek mi kırılgan yapıları bir arada tutacağız? Devletin gücü ile kucaklayacağımız insanları, çarpıttığımız kavramlar uğruna kurban vermeye devam mı edeceğiz? Yüz yıl sonra yine ders almayacak mıyız? Yaptıklarımız kime hizmet edecek? Şehitlik, farklılıkları ortadan kaldıran, din kardeşliği temelinde birliği sağlayan yüce bir makamdır. Sahabe, şehit olabilmek için dua etmiştir. Gazze’de direnişin en büyük etken gücü silahlar değil şehitlik kavramıdır. İslam ahlakı ile yetişenleri şehitlik kavramı ile sınava tabi tutmak, insanları tanımamak, hassasiyetleri anlamamak demektir. Aydınlarımız, sosyologlarımız, din ve devlet adamlarımız, sivil toplum kuruluşlarımız fitne durulup aklıselim hâkim olduğunda, kelime ve kavramları yerli yerinde yeniden tanımlayarak, toplumun hizmetine sunmalıdır. Şehitlik, vatan, millet, hukuk, kamu düzeni, kamu görevlisi, anarşi, doğuştan getirdiğimiz en temel insan hakları, tahammül… Bu yapılmadığında en büyük gücümüz olan kavramlarımız, yanlış insanların elinde yanlış uygulamalarla derin problemlere sebep olacaktır. Bizi ayakta tutacak olan fanatizm değil, bütün farklılıklarımızla etrafında kenetleneceğimiz, herkesi kuşatan kavramlarımızdır. En başa dönüp, nerede kalmıştık diyerek kardeşliğimizi artıracak sağlam temelleri en geniş anlamda oluşturma zamanıdır. Avrupalıların, Türk deyince Müslümanı anladığını fark ettiğimizde bütün mesele anlaşılmış olacaktır. Talat YAVUZ Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri