MAARİF DAVAMIZIN KUMANDANI: NURETTİN TOPÇU « Kamudan Ajans

SON DAKİKA

MAARİF DAVAMIZIN KUMANDANI: NURETTİN TOPÇU


 

İnsanlar, eğitimden, eğmekten-bükmekten, öğrenci ve öğretmenden bahsederken Nurettin Topçu;  mütemadiyen “maariften, muallimden, talebeden bahseder. Bugün hâlâ zihinleri iğdiş edilmemiş birileri, maarif mevzusunu bir dava olarak görüyor ve bu uğurda bir mücadelenin içindeyse, biliriz ki bu dâvanın kumandanı Nurettin Topçu’dur. (Evet, şunu da biliriz ve “kurşun gibi aklımızdadır.” O da, nerede bir kıymetlimiz varsa, bizim mahalleden bildiklerimizin bile, o kıymetlinin kıymetini örselemek için eski defterlerini karıştırıp, hâli eskiyi her daim her zaman hâli böyleymiş gibi aktarmalarıdır. Bazı geçmişiyle yargıladıkları ihtida etmişken, sırat’ı müstakim üzere olduklarını zannedenler, son nefeste irtidat edebileceklerinden hiç korkmazlar mı acep?.)

 

 

Nurettin Topçu; Aksiyon (hareket) felsefesinin kurucusudur. Avrupa’ya tahsile giden Türkler arasında ahlâk üzerine çalışan ilk öğrenci ve Sorbonne’da Felsefe Doktorası veren ilk Türk Nurettin TOPÇU’dur. Bergson’la ilgili teziyle felsefe doçenti unvanını aldıysa da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi kurullarınca kadroya tayin edilmedi. Psikoloji, Felsefe, Sosyoloji, Din Psikolojisi, Dinler Tarihi öğretmenlikleri yaptı. MTTB, Aydınlar Ocağı, Türk Kültür Ocağı, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milli Kültür Vakfı’nın faaliyetlerinde seminerler, konferanslar vererek maarif davası manifestosunu kitlelere anlatmıştır. Daha sonra bu konferanslar, “Türkiye’nin Maarif Davası adıyla, 1939-1973 yılları arasında yazdığı eğitime ilişkin yazıları kitaplaştırılmıştır. Eserin ilk baskısı 1960 yılında yapılmış, daha sonra eklemelerle kitap genişletilmiştir. Elimde, iki yüz küsur sayfalık, Dergâh Yayınlarından çıkmış bir nüshası mevcut. Okuyanlar bilir ki kitabın değil her bölümü, değil her sayfası her paragrafı bir kitap çapındadır. Yine bu kitabı okuyanlar bilir ki; bin dokuz yüz altmışlarda-yetmişlerde Türk Eğitim Sistemini, sistemin sorunlarını ve çözümlerini bildirmiş olan Topçu’ya kulak verilmemiştir. Şimdi, Nurettin Topçu’nun Türkiye’nin Maarif Davasına dair analizlerinden bazılarına yer verelim sonrasında ister hak verelim ister kötek…

 

 

“Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı, kültür ve maarif sahasında aranmalıdır. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurdan bile kendisine şeref payı çıkaran hükümdarın mesud asrı nihayet bulduktan sonra, devletimizin yapısında sarsıntılar başladı… Mektepler açıldı; bunlarda yeni ilimler okutuldu. Lâkin ilim sevgisi aşılanmadı; âlimin üstünlüğü ve cemaat içindeki önderliği telkin edilmedi. Çünkü ilme gerçekten inanılmadı…” (1)

 

“…âdeta millî mukaddesatının hizasına yükseltilen tekniğe bağlı değerler, en fazla kazanma gücü, millet kültürünü azar azar ortadan kaldırmaktadır. Yürütücülerin güttüğü maarif dâvası sadece teknik dâvasıdır. Bütün mektepler fen mektebi olma yolunda, milli mektep de can çekişmededir. Yabancı dilde öğretim yapan mektepler Türk çocuğu için ideal mektep oluyor. Bu hal yakın bir gelecekte milliyet ve kültür davasının mezarı başında ağlıyacağımızı haber vermektedir.

 

Hakikat şu ki, millet bünyesinde inkılâplar mektepte başlar ve her milletin, kendine özel olan mektebi vardır.  Millî mektep, zihniyet ve örfleriile, metodları ve müfredatıile, terbiye prensipleri ve psikolojik temelleriile, hatta binasının yapı tarziyle kendini başka milletlerinkinden ayırır. Bizde vaktiyle medrese millî mektepti. Lâkin milletin ruhu ve içtimaî inkişafını takip edememiş ve cihanın fikir ve irfan hayatiyle bağlarını çoktan koparmış olduğundan, olduğu yerde enkaz halinde yıkıldı…” (2)

 

“…XX. asır mektebinin kapısına “felsefesi olmayan milletin mektebi olamaz” cümlesini yazmak gerekir. Milli mektebimiz ne medresedir, ne de çeşitli kozmopolit unsurların karışığı olan bugünkü mekteptir. Müslüman Türkün mektebi, maarif, metafizik ve ahlak prensiplerini Kur’an’dan alarak Anadolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür ağacının asrımızdaki yemişlerini toplayacak evrensel bir ruh ve âhlak cihazı olacaktır.” (3)

 

Hakka götüren yol diye kendini hakikata adamak, gerçek mektebin yoludur. Hakikat aşkına sahip insanlar cemiyette çoğalmadıkça, millî mektepler var olmayacaktır. Asırlardan beri İslâm dünyasını uyutan sözde din adamları yerlerini, hakikat ihtirasına sahip, cemaatin beynine ve kalbine girmiş idealist bir zümreye terk etmedikçe, milli mektebi kuracak ruh meydana gelmeyecektir. Cemaatin içinde hakikat aşkına kendini veren kafilelerin harekete geçebilmesi için, her şeyden evvel böyle bir sistemin esaslarını hazırlayacak felsefî görüşün doğması lazımdır. (4)

 

“Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar…” (5)

 

“…Anadolu’nun ruhuna ve İslâm’ın idealine aykırı olarak ruh ve ahlâk temellerimizi derinlerinden sarsan Amerikan maarifi şimdi bu memlekette yabancı asıldan olanların hummalı gayretleri ile vatana sokulmakta ve yurdun yarı münevverleri tarafından minnetle devşirilmektedir..” (6)

 

“İlkokulda ahlâk eğitimi hemen hemen sıfıra inerek yerine hayat bilgisi veriliyor. Liseler zamanla fen lisesi haline getirilmektedir. Üniversitenin edebiyat fakültesinin seviyesi asrın başındaki idadîlerin seviyesine düşmüştür. Harf inkılâbı yüzlerce yıllık milli kültürle bağları kopardıktan sonra dilin değişmesi üniversite gençliğini orta okul çocuklarının hizasına indirdi. Bugün edebiyatımızı hakkı ile bilen birini bulmak veya böyle birinin yetişmesini beklemek hayâl oluyor… İlk yıkım Servet-i Fünûn temsil ettiği cılız, cesaretsiz, imansız ve bitik bir gençliği hayata çıkardı… Edebiyatın yerinde sol propaganda âleti bayağı bir vasıta türediği gibi, tarih kültürünün yerinde radyonun yayınladığı dünya havadisleri ile artistlerin ve sporcuların hayatını ve teknik keşiflerin sahiplerini tanıtan hafıza testleri yer aldı. Tarihin yani geçmişteki hakikatların sevgisi, baştan aşağı yalan, tezvir ve riyâ yayıcısı olan gazeteleri okuma merakı ile değiştirildi.” (7-8)

 

“Her defasında yıkılışımızın sebebi, benliğimizden kaçarak, Batı’nın taklitçiliğine sığınma sevdamızdır.”

Reçete mi arıyorsunuz? Nerede arıyorsunuz, Finlandiya da mı, Kore de mi, Almanya da mı, Amerika da mı? Daha çok ararsınız o halde. Sadece yukarıdaki üç beş paragraf bile bizden birinin reçetesi, bizim reçetemiz, bizim devâmızdır…

 

Es-selam.

 

Not: Yukarıdaki numaranlandırılmış bölümler, Topçu’nun “Türkiye’nin Maarif Davası” Dergâh Yayınları, 28.baskıdan birebir alınmıştır.

 

Ömer Emir DOĞANomer.dogan.58@hotmail.com