12 Eylül Darbesi ve Eğitime Etkileri « Kamudan Ajans

SON DAKİKA

12 Eylül Darbesi ve Eğitime Etkileri


Web Banner

Kapitalist devlet kavramı üzerine bugüne kadar yapılan tartışmalar onun soyut ve toplumdan uzakta bir yerde değil, aksine sermaye fraksiyonlarının at koşturduğu göreli özerk bir alan ve bağımlı sınıfların zaman zaman etki ettiği, stratejik seçiciliğe tabi bir üst yapı kurumu olarak toplumun içine gömülü olduğunu gösteriyor. Devlet, bu şekliyle, stratejik seçiciliğini sermaye fraksiyonları lehine kullanan, ekonomik tahakküm, ekonomik hegemonya gibi kavramsallaştırmalarla sermaye fraksiyonları arasındaki çıkar birliğini gözeten bir yerde duran ve sistemin işleyişi için gereken adımları atan bir yapı halindedir.

Yine kapitalist devlet, altyapıda sermaye birikimi rejimini, üstyapıda ise altyapıya uygun hegemonya projesini oluşturarak sistemin ve toplumun devamlılığını sağlar.

Bu anlamda Türkiye ekonomisine bakıldığında, 1960’lı yıllarla birlikte uygulanmaya başlanan ithal ikameci birikim rejiminin yani korumacı, dışa kısmen açık, sermaye hareketlerinin kontrol edildiği ve buna uygun olarak üstyapıda uygulanan refah devleti projesinin-sosyal hakların, örgütlenmenin kısmen demokrasinin olduğu bir proje anlamında-70’li yıllarla birlikte krize girmesi, azalan kar oranları ve azalan verimlilik, büyüme oranlarında yaşanan düşüşler, yükselen enflasyon ve işsizliğin yanında, işçi sınıfı ve devrimcilerin yükselen mücadelesi sistemi işlemez hale getirmiş; egemen tarihsel blok çareyi sermaye birikimini güvence altına alacak yeni bir birikim rejimine geçiş yapmakta bulmuştu. Bulunan çare, korumacı ve dışa kapalı ithal ikameci birikim rejiminden, ekonomiyi dışa açan ihracata dayalı birikim rejimiydi. Bu birikim rejimi, refah devleti projesiyle hayata geçirilemeyecek olan neoliberal ekonomi ilkelerini, yeni bir hegemonya projesiyle hayata geçirecekti. Neoliberal esnek birikim rejimiyle, işçi ve emekçilerin ücret ve sosyal kazanımları geriletilecek ve sermaye blokunun kârlarını koruyacak bir dizi önlem uygulamaya konulacaktı.

Bu noktada bir parantez açarak neoliberalizmin ne anlama geldiğine bakacak olursak; her şeyden önce ileri kapitalist ekonomilerde sermaye doymuşluğu ve tıkanıklığının yeni ve ucuz koşullarda üretimin sürdürülebileceği ve artık değerin realize edilebileceği yeni üretim ve tüketim merkezleri arayışlarının gündeme taşıdığı politikaları ve bu doğrultuda çeşitli toplumsal alanlarda dayatılan önemli değişiklikleri gündeme getiren bir ekonomi yönetimi modeli olarak ifade edilmektedir.

Neoliberal ekonomik reçeteyi hayata geçirmek için 24 Ocak Kararları alındı ve uygulamaya kondu. Ancak sermaye fraksiyonları arasındaki güç mücadelesi ve işçi sınıfının direnci bu kararların uygulanmasını engelledi. İşte bu noktada 12 Eylül askeri darbesi gündeme geldi.

24 Ocak Kararlarının özü; kamunun piyasadan çekilmesi, dışa açılma, paranın konvertibl hale gelmesi, sermayeye çeşitli krediler ve teşvikler, faizlerin serbest bırakılması, yabancı sermayenin önündeki engellerin kaldırılması, özelleştirme, esnekleştirme, örgütsüzleştirme ve kuralsızlaştırmaya yönelik politikaların hayata geçirilerek, devleti sadece düzenleme yapan, iç ve dış güvenlikten sorumlu bir aparat haline getiren neoliberal reçetenin uygulanmasıydı.

Halen tartışılmakta olan, 24 Ocak Kararlarının uygulanması için mi darbe yapıldı, darbe yapıldığı için mi 24 Ocak kararları uygulandığı tartışmasında biz ilk seçenekten yana tavrımızı koyuyoruz.

Bu neoliberal reçetenin hayata geçmesiyle en fazla zedelenen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan‘‘Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerinin yerine getirilmesinde, anne ve babaların çocuklarına, kendi dini ve felsefi inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretim verilmesini isteme haklarına saygı gösterir’’ ve Anayasanın 42.maddesinde “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir…İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.” hükümlerinde ifadesini bulan ‘Eğitim Hakkı’dır!

Neoliberal reçete eğitim hakkının kullanılmasının önündeki en büyük engeldir!

Bu neoliberal reçete, toplumdaki bütün üstyapı kurumlarına olduğu gibi eğitim sistemi üzerinde de etkili oldu.

Bu etkilerden ilki, ideolojik olanıydı. 12 Eylül darbesinin topluma ‘Türk-İslam Sentezi’ gömleğini giydirmek için ilk el attığı konu yeni anayasa ve bu anayasada eğitim sistemine monte edilen ilk ve orta öğretim de haftada iki saat olmak üzere ‘Zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi’ dersleridir. Bu derslerle, Anadolu’nun çok inançlı dinsel yapısının, Sünni-İslam anlayışı doğrultusunda dönüştürülmesi amaçlanmaktaydı.

İkincisi, neoliberal ideolojiye uygun olarak kamunun yeniden tanımlanması, kamunun geri çekilmesi, kamu yatırımlarına son verilmesi, kamuya ilişkin bütün alanları bireysel yarar ve piyasa süreçlerine bağlaması sonucu eğitim harcamalarının kamu üzerinden, bireysel bütçelere akması, dezavantajlı gruplar ve düşük gelirli kesimler aleyhine olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuş, aile bütçesini menfi yönde etkilemiş olan kamu harcamalarının azaltılması ve giderek ortadan kaldırılmasıydı. Bunun sonucu olarak da direk olmasa da, annelerin ve aile bireylerinin işgücüne katılması sonucu özellikle kız çocuklarının eğitimden yararlanamama durumu ortaya çıkmıştır.

Üçüncüsü, üniversitelerin özerk yapılarının yok edilerek YÖK boyunduruğu altına alınması ve eğitim alanının ticarileştirilmesi, metalaştırılması, piyasaya açılmasıydı. Bu süreçle birlikte akademik özerklik büyük darbe almış, araştırma-geliştirme çalışmaları azalmıştır. Yine eğitim hizmeti kamusal olmaktan çıkmış, alınıp satılabilen bir hizmet niteliğine bürünerek, piyasalaşmıştır. Üniversite harçları, okul katkı payları gibi adlar altında eğitim hizmetinden yararlanan her bireyin ödemesi gereken bedeller, kullanıcı ücretleri veya maliyetler ortaya çıkmıştır.

Dördüncüsü, eğitimin ticarileşmesi sonucu vakıf üniversiteleri, özel öğretim kurumları ve dershaneler ortaya çıkmış; parası olanın eğitim hizmetinden sınırsızca yararlandığı, parası olmayanın eğitim hakkını bile kullanamadığı bir eğitim ortamı oluşmasının yolları açılmıştır. Daha sonraki yıllarda çeşitli sermaye fraksiyonlarının örgütlendiği alanlar olan özel okullar ve

dershaneler 15 Temmuz 2016 darbe girişimine yol açacak devlet içi çatışmaların zeminini hazırlamıştır.

Beşincisi, neoliberal anlayışı hayata geçiren ve geniş anlamda egemen sermaye blokunun yönetimsel işlevlerini yerine getirerek sistemin devamlılığını sağlayan yönetici-bürokrat-teknik eleman yetiştiren okullar-üniversiteler dışında kalan diğer üniversiteler, açık öğretim fakülteleri ve diğer okullar adeta gözden çıkarılmış, içi boşaltılmış, Umberto Eco’nun ifadesiyle, “Modern üniversiteler, işsizlik sorununun saklandığı park alanları” haline gelmiştir. Bugün yaşanan üniversite mezunu işsizler sorunu, neoliberalizmin bu anlayışının sonucudur.

12 Eylül Darbesinin üzerinden 40 yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hala 12 Eylül Anayasasıyla yönetiliyor olmak içimizi acıtsa da, neoliberalizmin üretmiş olduğu, eğitimin piyasa bağlantılı, zenginlik ve güç kaynağı, alınıp satılabilen bir hizmet olması anlayışına karşılık yeni bir anlayışla, toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda, herkesin kendi anadilinde, cins ayrımcı olmayan, eşit demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitim görmesini savunan bir eğitim anlayışının takipçisi ve arayıcısı olmalıyız.

Darbeler ve neoliberalizm, hayatın her alanında sosyal ve siyasal mücadelenin ilmek ilmek örülmesiyle aşılabilir.

Abdullah DAMARabdullah@hotmail.com
Web Banner
Web Banner